9 Temmuz 2016 Cumartesi

Neden Faizsiz Bankacılık?

Günümüzde Türkiye’de ve dünyada faizsiz bankacılığın yaygınlaşması ve ekonomilerin gün geçtikçe vazgeçilmez bir unsuru haline gelmeye başlamasının gerçekten çok önemli nedenleri var. Bu konuya değinmemiz son zamanlarda faizsiz bankacılığın hangi yönde yol aldığı konusunda fikir sahibi olmamıza yardımcı olabilir.
Yukarıda da değindiğim gibi faizsiz bankacılığın ya da Katılım Bankalarının talep edilmesindeki en önemli neden İslam dininde yer alan faiz hassasiyetidir. Buradaki hassas nokta, paranın yatırılma karşılığında ne olursa olsun, parayı kullananın(bankanın) ister zarar etsin isterse kâr etsin, belli bir oranda daha fazla geri ödeyeceğini mudiye garanti etmesidir. İşte bu şekilde elde edilebilecek kazanç bir tarafın malvarlığında artışa, diğer bir tarafınsa malvarlığında azalmaya sebebiyet verdiği için İslam dinine göre caiz sayılmamaktadır. Bu hassasiyete önem veren kişiler ise katılım bankaları ile kar-zarar ortaklığı adı altında, tasarruflarıyla gerçek anlamda bir ticarete katılarak değerlendirmek, garanti bir meblağ geri ödemesi (faiz) olmayan fakat kâr elde edilebilecek bankacılık işlemlerine dahil olmak istemektedir.
Tamamen faiz hassasiyeti nedeniyle değil de, farklı faktörlerin de tercih nedeni olabileceğini belirttim. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi sermayenin marjinal verimliliğinin piyasa faiz haddinden yüksek olduğu ekonomilerdir. Yani enflasyonun ve faizlerin düşmesiyle piyasadaki karlılığın artması anlamına gelen bu durum, reel ekonomiye sadece “gerçek ticaret” yoluyla yani mal alım-satımıyla mikro bazda katkı sağlamayacak, Harrod-Domar modelinde olduğu gibi kapasite artırıcı yatırımları da özendirerek makro düzeyde büyümeye de neden olacaktır. İşte böyle bir ortamın varlığı ya da en azından ekonomideki gidişin bu yönde olması demek, Katılım Bankaları’nın ya da faizsiz bankacılığın etkinliğinin ve de yaptığı bankacılık hizmeti sonucu tasarruf sahiplerine dağıttığı karpaylarının artması demektir. Çünkü Katılım Bankaları’nın dinamik, sürekli kendini yenileyen ve rekabet halindeki yapısının, faizle çalışmaya alışan bankaların hantallaşmış ve de yenilik üretemeyen yapısına üstünlük sağlayacağı aşikardır.

Katılım Bankaları’nın tercih edilme nedenlerinden biri de leasing işlemleridir. Bilindiği üzere özellikle ülkemizde leasing gerek KDV avantajı, gerek leasing’e konu olan malların haczedilememesigerekse de üçüncü kişilerin iyiniyetlerini korumaması gibi nedenlerle tercih edilebilen bir üründür. Ülkemizde de leasing işlemlerini yapabilecek tek banka türü mevzuat gereği Katılım Bankalarıdır. Diğer mevduat bankaları ise sadece kendi kurdukları leasing şirketleri ile bunu gerçekleştirmektedir. Fakat katılım bankalarının temel işlevlerinden biri olması ve bu işi banka sıfatıyla yani banka olma ağırlığıyla gerçekleştirmesi katılım bankalarını mevduat bankalarından ayıran diğer bir husustur.

Bir başka neden de kullandırılan krediler açısındadır. Ekonomilerde konjonktürel dalgalanma dönemlerinde kullandırılan kredilerin geri ödemelerinde daha önceden belirlenen faiz oranları dalgalanmanın durumuna göre artmakta olup, sabit kalmama riski her zaman mevcut olabilmektedir. Katılım bankaları ise kullandırdıkları krediler üzerine ekledikleri karpaylarını ise bir ticari işlem olduğu için değiştirmemektedirler. Bu stabil karpayları dolayısıyla kredi kullanan müşterinin ek bir külfete girme riski çok düşük olmaktadır. Şunu unutmamak gerekir; 2001 krizinde faizlerin ulaştığı boyutlar krizin şiddetini o kadar artırdı ki ekonomi beklenenden daha fazla küçüldü. Halbuki o dönemde özel finans kurumlarının ekonomideki payı yüksek olsa idi, fahiş faiz getirisi elde edenlerin sayısı az olacak ve müşterilerinin geri ödemeleri, kullandırım öncesi anlaşılan fiyattan devam edeceği için fahiş kâr da elde edilemeyecekti. Bu da kriz dalgalarının şiddetini azaltacak, ekonomideki büyük tahribatlarını engelleyecekti.

Devlet otoritesi açısından da ele alırsak çok önemli bir tercih nedeni daha bulabiliriz. Mevduat bankalarının kullandırdıkları krediler asıl amacından sapıp başka türlü şekillerde de kullanılabiliyor. Bunun sonucunda da kullanılan kredi verimsiz hale gelip battığı görülmektedir. O zaman da kullandırılan kredinin ne kullanana ne de ekonomiye olumlu bir katkısı kalmamaktadır. Katılım bankalarında ise durum bundan çok farklıdır. Müşteriye direkt olarak nakit kredi verilmediği gibi yapılacak kullandırım yani kredi ödemesi satıcıya bizzat banka tarafından yapılmaktadır. Bu da kullandırılan kredinin gerçek ticaret amacı dahilinde kullandırıldığını garanti etmekte, ekonomide nominal değil reel bir artış sağlayarak da GSMH’yı olumlu etkilemektedir. Her devlet otoritesinin ise her zaman arzuladığı bir durum olduğu için de katılım bankaları desteklenen, desteklenmesi gereken kurumlar arasındadır.
Daha da fazlası sayılabilecek bütün bu nedenler, Katılım bankalarının ne denli stratejik kurumlar olduğunu ve son dönemlerde yalnız Türkiye’de değil küreselleşen dünyada da gün geçtikçe önemi artan, yaygınlaşan ve ekonominin ne denli vazgeçilmez bir sektörü haline geldiğini göstermektedir.

Türkiye’de Faizsiz Bankacılık
2000 ve de 2001 finansal krizlerinden sonra güvenini iyice yitiren bankacılık sektörü ciddi bir değişim sürecine girdi. Ülke ekonomisindeki büyüme ve bunun yanında mali reformlar, enflasyondaki düşüş, siyasette de yıllardır özlenen istikrar ile birlikte bankacılık sektörü yeniden güven tazelerken, yeni Bankacılık Kanunu ve geçtiğimiz Kasım ayında yayınlanan çeşitli yönetmeliklerle birlikte bugün çok daha sağlam bir alt yapıya oturtulmuştur. Bütün bu gelişmeler ise faizsiz bankacılığın eskisinden çok daha etkin olmasına imkan sağlamış, hitap ettiği kitlelerin yastık altındaki birikimlerini yavaş yavaş ekonomiye kanalize etmelerine yardımcı olmaya başlamıştır. Dolayısıyla ekonominin sürdürülebilir bir istikrara sahip olmasına yarayacak yeni bir kaynak ortaya çıkmaktadır.

Enflasyonun bir rekora imza atıp son 35 yılın tek haneli pozisyonlara düşmesi aynı anda birçok parametreyi de etkilemiştir. Bu parametrelerden en önemlisi olan faiz oranları düşmeye ve yabancı sermayenin de Türkiye’ye olan güveni artmaya başlamıştır. Bu güven de Avrupa Birliği yolunda Basel II. kriterleri ile birlikte daha sağlam bir platforma taşınmakta, iyiden iyiye pekişmeye devam etmektedir.

Yıllardır süregelen bir alışkanlık olarak, yüksek faizler karşılığında portföylerinin çok büyük bir bölümünde Hazine Bonosu ve Devlet Tahvilleri bulunduran bankalar asli görevlerini unutmuş, yapılarını iyice hantallaştırmış, yenilik üretemez hale gelmişlerdir. Katılım bankaları ise tam tersine rekabetçi yapısı, asli görevlerinin bilincinde olması, ciddiyeti ve samimiyetiyle reel sektör için yaptığı bankacılık gün geçtikçe Türkiye’de hanehalkı ve ekonomide yer alan aktörler arasında popülaritesini iyice artırmış, yaygınlaşmaya başlamıştır.

Dünyada Faizsiz Bankacılık
2 milyona yakın Müslüman nüfusunun yaşadığı İngiltere’de, faizsiz bankacılık gerçekten de rağbet görmektedir. HSBC’nin 2001 yılından bu yana bünyesinde faizsiz bankacılığa da yer vermesi; gerek bu müslümanların tasarruflarını kendi protföylerine kanalize etme, gerekse de katılım bankacılarının ortak amacı olan körfez ekonomisindeki sermayeyi çekme amacı gütmektedir. Bu banka, aynı amaçla işlem ağını genişletmiş ve dünyanın birçok ülkesinde de faaliyet göstermeye devam etmektedir. Bunun yanı sıra yakın bir tarihte merkezi Birmingham’da olan Islamic Bank of Britain (IBB) adında faizsiz yöntemle çalışabilecek bir banka kurulmuştur. Bu Banka faizsiz sisteme ait ürünler üretebilecek, kendi başına faaliyette bulunacak bağımsız bir banka olma özelliği ile İngiltere’de bu alandaki ilk banka olma yolunda faaliyetlerine devam etmektedir. Böylece Müslümanlar’a karşı daha fazla güven tesis edilebileceği ve de fonları çekmedeki zorluklar daha kolay aşılabileceği düşüncesi mevcuttur.

Rusya’nın ise 20 milyon kişi gibi, İngiltere’den çok daha fazla Müslüman nüfusa sahip olması, ekonomiye ek bir kaynak sağlaması açısından Rus hükümetinin tabiri yerinde ise ağzını sulandırmaktadır. Bu amaçla merkezi Moskova olmak üzere Bedirbank adında faizsiz olarak çalışacak bir banka kurulmuştur. Sözü edilen bu banka İslam Kalkınma Bankası ile işbirliği yapmakta ve hedeflerinin faizsiz bankacılık konusunda dünyada isim yapmak olduğu yetkililerince belirtilmektedir.

Mısır’da geleneksel bankacılık yanında alternatif bir bankacılık teşkil eden faizsiz bankacılık, finansal sektörde önemli bir role sahiptir. Sözkonusu ülkede geleneksel bankacılığa ancak belli bir faiz haddine kadar izin verilmektedir. Suudi Arabistan ile ortak olunarak kurulan Mısır Faisal Bankası ve tamamıyla Mısırlılar’a ait olan Uluslararası Yatırım Bankası, faizsiz çalışan bankalara örnektir. Aynı şekilde Kuveyt ve Birleşik Arap ülkelerinde de ticari borçlarda belli bir oranı geçmemek üzere faiz alınabilmektedir. Fakat Kuveyt, Körfez Savaşı ile faizsiz sisteminde büyük darbelere maruz kalsa da halen Körfez ülkeleri arasında faizsiz bankacılığı en yoğun yapan ülkelerden biridir.

http://ustatlar.net/images/stories/tkbb1.jpg

Kaynak: Türkiye Katılım Bankalar Birliği, 2010

Suudi Arabistan, İran ve Pakistan’da her türlü faiz işlem yasak olduğu için faizsiz bankacılık bu ülkelerde de çok önemli bir boyutlardadır.

Türkiye gibi, çoğunluğu Müslüman ve lâik bir ülke olan Malezya’da mevduat bankacılığın yanında faizsiz bankacılığı da ekonomisinde bulundurmaktadır. Bank Islam Malaysia Berhad, Bank Muamalat Malaysia Berhad adında günümüzde 2 adet faizsiz çalışan bankası bulunmaktadır. Bunun yanında ticaret bankaları, çeşitli finans şirketleri de faizsiz ürün sunabilmektedirler. Yetkililer bu sektörün gerekliliğinin o kadar bilincindedirler ki, Malezya’da faizsiz sistem için ayrı bir mevzuat, ayrı düzenlemeler, ayrı hukuk kurallarına ve denetime tabi olma yolunda altyapı çalışmalarında bulunulmuştur. Bu yönüyle diğer ülkelerdeki faizsiz bankacılığın daha da ötesinde, daha zengin bir altyapıya sahip, dünyanın finans merkezi olma yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bu ülkede faizsiz bankacılığın bu denli çıkış yapmasının nedeni ise faizsiz bankacılık konusundaki mevzuatının, altyapısının sağlam temellere oturtulması olarak görülmektedir.

Ekonomilerin Vazgeçilmezi Olma Yolunda
Dünyada ulaştığı hacim 300 milyar USD’ye yakın olan faizsiz bankacılık; yukarıda açıkladığımız faiz hassasiyeti, bazı ürün avantajları, kredi geri ödemeleri ve reel sektöre katkıları gibi birçok nedenden dolayı Türkiye’de ve dünyada gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır.
1970’li yıllarda dünya çapında görülen petrol krizi de çok ciddi boyutlara ulaşırken, çoğunluğu petrol üreticisi ülkelerin bulunduğu körfez bölgesinde petrol fiyatlarının artmasıyla büyük ölçüde sermaye birikimi başladı. Buradaki yatırımcılar yatırımlarını, İslam dininde faizin caiz olmamasından dolayı faiz etkisi dışında bir alanda değerlendirmek istediler. Bu konudaki talep önemli seviyelere ulaştığında Körfez bölgesinde faizsiz bankalar da yavaş yavaş faaliyete başladılar. Ayrıca 11 Eylül saldırıları ile ABD’den kaçan sermaye de yine bu bölgedeki sermaye birikmine katkı sağlamıştır. İşte bu artan sermaye birikimi; sadece bu bölgede değil, yukarıda da değindiğimiz birçok ülkede faizsiz bankacılık girişimlerine neden olmaya başlamış ve her ülkenin sahip olduğu Müslüman gruplarının tasarrufları yanında körfez sermayesinden pay alabilmek için de türlü çalışmalara başlamışlardır. Bu çalışmalara başlamayan ve alt yapısını hazırlamayanların güne ayak uydurmaları neredeyse imkansız olacağı için faizsiz bankacılığın ekonomide vazgeçilmez bir unsur haline gelmeye ve dünya çapında yaygınlaşmaya başlaması, çok doğaldır.

Bunun yanında ekonomilerde faizlerin düşmesi ve enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi de mevduat bankalarını ister istemez gerçek bir rekabetin içine sokmuş, mevduatlarını artırabilmek için kendi sahasında ürünler üretmenin yanında faizsiz bankacılık ürünlerinden faydalanmak zorunda bırakmıştır. Citibank, HSBC, Deutshce Bank, Union Bank of Switzerland gibi bazı mevduat bankaları pastadan pay alabilmek için faizsiz yöntemle bankacılık da yapmaya başlamışlardır. Bu örnek ise faizsiz bankacılığın ne derece önemli, ne derece artık zorunlu ve ne derece vazgeçilemeyecek bir sektör olacağını gösteren en çarpıcı örnektir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 2005 yılının sonlarında yürürlüğe girmesiyle Katılım Bankaları ismini alan, eski adıyla Özel Finans Kurumlarına yani faizsiz bankacılığa ilgi gün geçtikçe artmaktadır. Bunun altında yatan sebeplerin en önemlisi dinsel-faizsiz bankacılık hassasiyeti- olduğu gibi, günümüzde daha çeşitli faktörler de olabilmektedir. Bunun yanında Katılım Bankalarının alternatif banka olarak görülmesi ise yapılacak analizlerin sağlıksız olmasına ve de bu bankaların amacının dışında, sıradan bir mevduat bankası gibi görünmesine neden olacaktır. Halbuki Katılım Bankalarını alternatif bir banka olarak değil de sistemi tamamlayan, mevduat bankaları ve yatırım-kalkınma bankalarının yanında yeni bir tarz banka olarak düşünürsek çok daha yerinde ve bilimsel analiz yapmış ve reel sonuçlara ulaşmış oluruz.

Mehmet Ali CANDOĞAN - 2010

1 yorum:

  1. Ben Iowa City, ABD'de bulunan Iowa Lutheran Hastanesi'nden bir temsilciyim, hastanede yönetimin internette nasıl çalıştığını ve bu yıl insan organlarını alıp satması için tekrar başladığımızı ilan etme fırsatını verdim. Böbrek, Bu teklifle ilgileniyorsanız, lütfen aşağıdaki e-postadan bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin: Bağışçılarımızı iyi bir miktarda parayla ödüllendiriyoruz ve Organlarda uzmanız. Cerrahide ve donör olarak risk yoktur. o.
    Ve bu bizim e-postamız:
    iowalutheranhospital@gmail.com
    Ayrıca whatsapp +1 929 281 1248 numaralı telefondan bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil