Yukarıda da değindiğim gibi faizsiz
bankacılığın ya da Katılım Bankalarının talep edilmesindeki en önemli neden
İslam dininde yer alan faiz hassasiyetidir. Buradaki hassas nokta, paranın
yatırılma karşılığında ne olursa olsun, parayı kullananın(bankanın) ister zarar
etsin isterse kâr etsin, belli bir oranda daha fazla geri ödeyeceğini mudiye
garanti etmesidir. İşte bu şekilde elde edilebilecek kazanç bir tarafın
malvarlığında artışa, diğer bir tarafınsa malvarlığında azalmaya sebebiyet
verdiği için İslam dinine göre caiz sayılmamaktadır. Bu hassasiyete önem veren
kişiler ise katılım bankaları ile kar-zarar ortaklığı adı altında,
tasarruflarıyla gerçek anlamda bir ticarete katılarak değerlendirmek, garanti
bir meblağ geri ödemesi (faiz) olmayan fakat kâr elde edilebilecek bankacılık
işlemlerine dahil olmak istemektedir.
Tamamen faiz hassasiyeti nedeniyle değil de, farklı faktörlerin de tercih
nedeni olabileceğini belirttim. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi
sermayenin marjinal verimliliğinin piyasa faiz haddinden yüksek olduğu
ekonomilerdir. Yani enflasyonun ve faizlerin düşmesiyle piyasadaki karlılığın
artması anlamına gelen bu durum, reel ekonomiye sadece “gerçek ticaret” yoluyla
yani mal alım-satımıyla mikro bazda katkı sağlamayacak, Harrod-Domar modelinde
olduğu gibi kapasite artırıcı yatırımları da özendirerek makro düzeyde büyümeye
de neden olacaktır. İşte böyle bir ortamın varlığı ya da en azından ekonomideki
gidişin bu yönde olması demek, Katılım Bankaları’nın ya da faizsiz bankacılığın
etkinliğinin ve de yaptığı bankacılık hizmeti sonucu tasarruf sahiplerine
dağıttığı karpaylarının artması demektir. Çünkü Katılım Bankaları’nın dinamik,
sürekli kendini yenileyen ve rekabet halindeki yapısının, faizle çalışmaya
alışan bankaların hantallaşmış ve de yenilik üretemeyen yapısına üstünlük
sağlayacağı aşikardır.
Katılım Bankaları’nın tercih edilme nedenlerinden biri de leasing
işlemleridir. Bilindiği üzere özellikle ülkemizde leasing gerek KDV avantajı,
gerek leasing’e konu olan malların haczedilememesi, gerekse de
üçüncü kişilerin iyiniyetlerini korumaması gibi nedenlerle tercih edilebilen
bir üründür. Ülkemizde de leasing işlemlerini yapabilecek tek banka türü
mevzuat gereği Katılım Bankalarıdır. Diğer mevduat bankaları ise sadece kendi
kurdukları leasing şirketleri ile bunu gerçekleştirmektedir. Fakat katılım
bankalarının temel işlevlerinden biri olması ve bu işi banka sıfatıyla yani
banka olma ağırlığıyla gerçekleştirmesi katılım bankalarını mevduat
bankalarından ayıran diğer bir husustur.
Bir başka neden de kullandırılan krediler açısındadır. Ekonomilerde
konjonktürel dalgalanma dönemlerinde kullandırılan kredilerin geri ödemelerinde
daha önceden belirlenen faiz oranları dalgalanmanın durumuna göre artmakta
olup, sabit kalmama riski her zaman mevcut olabilmektedir. Katılım bankaları
ise kullandırdıkları krediler üzerine ekledikleri karpaylarını ise bir ticari
işlem olduğu için değiştirmemektedirler. Bu stabil karpayları dolayısıyla kredi
kullanan müşterinin ek bir külfete girme riski çok düşük olmaktadır. Şunu
unutmamak gerekir; 2001 krizinde faizlerin ulaştığı boyutlar krizin şiddetini o
kadar artırdı ki ekonomi beklenenden daha fazla küçüldü. Halbuki o dönemde özel
finans kurumlarının ekonomideki payı yüksek olsa idi, fahiş faiz getirisi elde
edenlerin sayısı az olacak ve müşterilerinin geri ödemeleri, kullandırım öncesi
anlaşılan fiyattan devam edeceği için fahiş kâr da elde edilemeyecekti. Bu da
kriz dalgalarının şiddetini azaltacak, ekonomideki büyük tahribatlarını
engelleyecekti.
Devlet otoritesi açısından da ele alırsak çok önemli bir tercih nedeni daha
bulabiliriz. Mevduat bankalarının kullandırdıkları krediler asıl amacından
sapıp başka türlü şekillerde de kullanılabiliyor. Bunun sonucunda da kullanılan
kredi verimsiz hale gelip battığı görülmektedir. O zaman da kullandırılan
kredinin ne kullanana ne de ekonomiye olumlu bir katkısı kalmamaktadır.
Katılım bankalarında ise durum bundan çok farklıdır. Müşteriye direkt olarak
nakit kredi verilmediği gibi yapılacak kullandırım yani kredi ödemesi satıcıya
bizzat banka tarafından yapılmaktadır. Bu da kullandırılan kredinin gerçek
ticaret amacı dahilinde kullandırıldığını garanti etmekte, ekonomide nominal
değil reel bir artış sağlayarak da GSMH’yı olumlu etkilemektedir. Her devlet
otoritesinin ise her zaman arzuladığı bir durum olduğu için de katılım
bankaları desteklenen, desteklenmesi gereken kurumlar arasındadır.
Daha da fazlası sayılabilecek bütün bu nedenler, Katılım bankalarının ne
denli stratejik kurumlar olduğunu ve son dönemlerde yalnız Türkiye’de değil
küreselleşen dünyada da gün geçtikçe önemi artan, yaygınlaşan ve ekonominin ne
denli vazgeçilmez bir sektörü haline geldiğini göstermektedir.
Türkiye’de Faizsiz Bankacılık
2000 ve de 2001 finansal krizlerinden sonra güvenini iyice yitiren
bankacılık sektörü ciddi bir değişim sürecine girdi. Ülke ekonomisindeki büyüme
ve bunun yanında mali reformlar, enflasyondaki düşüş, siyasette de yıllardır
özlenen istikrar ile birlikte bankacılık sektörü yeniden güven tazelerken, yeni
Bankacılık Kanunu ve geçtiğimiz Kasım ayında yayınlanan çeşitli yönetmeliklerle
birlikte bugün çok daha sağlam bir alt yapıya oturtulmuştur. Bütün bu
gelişmeler ise faizsiz bankacılığın eskisinden çok daha etkin olmasına imkan
sağlamış, hitap ettiği kitlelerin yastık altındaki birikimlerini yavaş yavaş ekonomiye
kanalize etmelerine yardımcı olmaya başlamıştır. Dolayısıyla ekonominin
sürdürülebilir bir istikrara sahip olmasına yarayacak yeni bir kaynak ortaya
çıkmaktadır.
Enflasyonun bir rekora imza atıp son 35 yılın tek haneli pozisyonlara
düşmesi aynı anda birçok parametreyi de etkilemiştir. Bu parametrelerden en
önemlisi olan faiz oranları düşmeye ve yabancı sermayenin de Türkiye’ye
olan güveni artmaya başlamıştır. Bu güven de Avrupa Birliği yolunda Basel II.
kriterleri ile birlikte daha sağlam bir platforma taşınmakta, iyiden iyiye
pekişmeye devam etmektedir.
Yıllardır süregelen bir alışkanlık olarak, yüksek faizler karşılığında
portföylerinin çok büyük bir bölümünde Hazine Bonosu ve Devlet Tahvilleri
bulunduran bankalar asli görevlerini unutmuş, yapılarını iyice hantallaştırmış,
yenilik üretemez hale gelmişlerdir. Katılım bankaları ise tam tersine rekabetçi
yapısı, asli görevlerinin bilincinde olması, ciddiyeti ve samimiyetiyle reel
sektör için yaptığı bankacılık gün geçtikçe Türkiye’de hanehalkı ve ekonomide
yer alan aktörler arasında popülaritesini iyice artırmış, yaygınlaşmaya
başlamıştır.
Dünyada Faizsiz Bankacılık
2 milyona yakın Müslüman nüfusunun yaşadığı İngiltere’de, faizsiz
bankacılık gerçekten de rağbet görmektedir. HSBC’nin 2001 yılından bu yana
bünyesinde faizsiz bankacılığa da yer vermesi; gerek bu müslümanların
tasarruflarını kendi protföylerine kanalize etme, gerekse de katılım
bankacılarının ortak amacı olan körfez ekonomisindeki sermayeyi çekme amacı
gütmektedir. Bu banka, aynı amaçla işlem ağını genişletmiş ve dünyanın birçok
ülkesinde de faaliyet göstermeye devam etmektedir. Bunun yanı sıra yakın bir
tarihte merkezi Birmingham’da olan Islamic Bank of Britain (IBB) adında
faizsiz yöntemle çalışabilecek bir banka kurulmuştur. Bu Banka faizsiz sisteme
ait ürünler üretebilecek, kendi başına faaliyette bulunacak bağımsız bir banka
olma özelliği ile İngiltere’de bu alandaki ilk banka olma yolunda
faaliyetlerine devam etmektedir. Böylece Müslümanlar’a karşı daha fazla güven
tesis edilebileceği ve de fonları çekmedeki zorluklar daha kolay aşılabileceği
düşüncesi mevcuttur.
Rusya’nın ise 20 milyon kişi gibi, İngiltere’den çok daha fazla Müslüman
nüfusa sahip olması, ekonomiye ek bir kaynak sağlaması açısından Rus
hükümetinin tabiri yerinde ise ağzını sulandırmaktadır. Bu amaçla merkezi
Moskova olmak üzere Bedirbank adında faizsiz olarak çalışacak bir banka
kurulmuştur. Sözü edilen bu banka İslam Kalkınma Bankası ile işbirliği yapmakta
ve hedeflerinin faizsiz bankacılık konusunda dünyada isim yapmak olduğu
yetkililerince belirtilmektedir.
Mısır’da geleneksel bankacılık yanında alternatif bir bankacılık teşkil
eden faizsiz bankacılık, finansal sektörde önemli bir role sahiptir. Sözkonusu
ülkede geleneksel bankacılığa ancak belli bir faiz haddine kadar izin
verilmektedir. Suudi Arabistan ile ortak olunarak kurulan Mısır Faisal Bankası
ve tamamıyla Mısırlılar’a ait olan Uluslararası Yatırım Bankası, faizsiz
çalışan bankalara örnektir. Aynı şekilde Kuveyt ve Birleşik Arap ülkelerinde de
ticari borçlarda belli bir oranı geçmemek üzere faiz alınabilmektedir. Fakat
Kuveyt, Körfez Savaşı ile faizsiz sisteminde büyük darbelere maruz kalsa da
halen Körfez ülkeleri arasında faizsiz bankacılığı en yoğun yapan ülkelerden
biridir.
Kaynak: Türkiye Katılım Bankalar Birliği, 2010
Suudi Arabistan, İran ve Pakistan’da her türlü faiz işlem yasak olduğu için
faizsiz bankacılık bu ülkelerde de çok önemli bir boyutlardadır.
Türkiye gibi, çoğunluğu Müslüman ve lâik bir ülke olan Malezya’da mevduat
bankacılığın yanında faizsiz bankacılığı da ekonomisinde bulundurmaktadır. Bank
Islam Malaysia Berhad, Bank Muamalat Malaysia Berhad adında günümüzde 2 adet
faizsiz çalışan bankası bulunmaktadır. Bunun yanında ticaret bankaları, çeşitli
finans şirketleri de faizsiz ürün sunabilmektedirler. Yetkililer bu sektörün
gerekliliğinin o kadar bilincindedirler ki, Malezya’da faizsiz sistem için ayrı
bir mevzuat, ayrı düzenlemeler, ayrı hukuk kurallarına ve denetime tabi olma
yolunda altyapı çalışmalarında bulunulmuştur. Bu yönüyle diğer ülkelerdeki
faizsiz bankacılığın daha da ötesinde, daha zengin bir altyapıya sahip,
dünyanın finans merkezi olma yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bu ülkede
faizsiz bankacılığın bu denli çıkış yapmasının nedeni ise faizsiz
bankacılık konusundaki mevzuatının, altyapısının sağlam temellere oturtulması
olarak görülmektedir.
Ekonomilerin Vazgeçilmezi Olma Yolunda
Dünyada ulaştığı hacim 300 milyar USD’ye yakın olan faizsiz bankacılık;
yukarıda açıkladığımız faiz hassasiyeti, bazı ürün avantajları, kredi geri
ödemeleri ve reel sektöre katkıları gibi birçok nedenden dolayı Türkiye’de ve
dünyada gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır.
1970’li yıllarda dünya çapında görülen petrol krizi de çok ciddi boyutlara
ulaşırken, çoğunluğu petrol üreticisi ülkelerin bulunduğu körfez bölgesinde
petrol fiyatlarının artmasıyla büyük ölçüde sermaye birikimi başladı. Buradaki
yatırımcılar yatırımlarını, İslam dininde faizin caiz olmamasından dolayı faiz
etkisi dışında bir alanda değerlendirmek istediler. Bu konudaki talep önemli
seviyelere ulaştığında Körfez bölgesinde faizsiz bankalar da yavaş yavaş
faaliyete başladılar. Ayrıca 11 Eylül saldırıları ile ABD’den kaçan sermaye de
yine bu bölgedeki sermaye birikmine katkı sağlamıştır. İşte bu artan sermaye
birikimi; sadece bu bölgede değil, yukarıda da değindiğimiz birçok ülkede
faizsiz bankacılık girişimlerine neden olmaya başlamış ve her ülkenin sahip
olduğu Müslüman gruplarının tasarrufları yanında körfez sermayesinden pay
alabilmek için de türlü çalışmalara başlamışlardır. Bu çalışmalara başlamayan
ve alt yapısını hazırlamayanların güne ayak uydurmaları neredeyse imkansız
olacağı için faizsiz bankacılığın ekonomide vazgeçilmez bir unsur haline
gelmeye ve dünya çapında yaygınlaşmaya başlaması, çok doğaldır.
Bunun yanında ekonomilerde faizlerin düşmesi ve enflasyonun tek haneli
rakamlara inmesi de mevduat bankalarını ister istemez gerçek bir rekabetin
içine sokmuş, mevduatlarını artırabilmek için kendi sahasında ürünler üretmenin
yanında faizsiz bankacılık ürünlerinden faydalanmak zorunda bırakmıştır.
Citibank, HSBC, Deutshce Bank, Union Bank of Switzerland gibi
bazı mevduat bankaları pastadan pay alabilmek için faizsiz yöntemle bankacılık
da yapmaya başlamışlardır. Bu örnek ise faizsiz bankacılığın ne derece önemli,
ne derece artık zorunlu ve ne derece vazgeçilemeyecek bir sektör olacağını
gösteren en çarpıcı örnektir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 2005
yılının sonlarında yürürlüğe girmesiyle Katılım Bankaları ismini alan, eski
adıyla Özel Finans Kurumlarına yani faizsiz bankacılığa ilgi gün geçtikçe
artmaktadır. Bunun altında yatan sebeplerin en önemlisi dinsel-faizsiz
bankacılık hassasiyeti- olduğu gibi, günümüzde daha çeşitli faktörler de
olabilmektedir. Bunun yanında Katılım Bankalarının alternatif banka olarak
görülmesi ise yapılacak analizlerin sağlıksız olmasına ve de bu bankaların
amacının dışında, sıradan bir mevduat bankası gibi görünmesine neden olacaktır.
Halbuki Katılım Bankalarını alternatif bir banka olarak değil de sistemi
tamamlayan, mevduat bankaları ve yatırım-kalkınma bankalarının yanında yeni bir
tarz banka olarak düşünürsek çok daha yerinde ve bilimsel analiz yapmış ve reel
sonuçlara ulaşmış oluruz.
Mehmet Ali CANDOĞAN - 2010
Ben Iowa City, ABD'de bulunan Iowa Lutheran Hastanesi'nden bir temsilciyim, hastanede yönetimin internette nasıl çalıştığını ve bu yıl insan organlarını alıp satması için tekrar başladığımızı ilan etme fırsatını verdim. Böbrek, Bu teklifle ilgileniyorsanız, lütfen aşağıdaki e-postadan bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin: Bağışçılarımızı iyi bir miktarda parayla ödüllendiriyoruz ve Organlarda uzmanız. Cerrahide ve donör olarak risk yoktur. o.
YanıtlaSilVe bu bizim e-postamız:
iowalutheranhospital@gmail.com
Ayrıca whatsapp +1 929 281 1248 numaralı telefondan bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.